30 Eylül 2010 Perşembe

Wikileaks Paneli

City Üniversitesi'nde 30.09.2010 Perşembe günü yapılan panelde konu son zamanlarda iyice popülerleşen Wikileaks sitesiydi. Panel başlığı "Too much information? Security and censorship in the age of Wikileaks". Konuşmacılar Wikileaks kurucusu ve editörü Julian Assange ve The Times yazarı David Aaronovitch; moderatör ise İngilizlerin ünlü televizyoncusu Johnatan Dimbleby idi.

İçeriye sadece bir kamera alınmıştı ancak o da basının değil üniversitenin kamerasıydı. Moderatör, bir soru üzerine bunun özellikle Assange'ın talebi olduğunu belirtti. Tabii insanlar panel boyunca fotoğraf çektiler ve tweetlediler, karışan da olmadı:) Detaylı incelemek isteyenler için Twitter hashtag'i #Wikileaksatcity.


Wikileaks'in ne olduğunu uzun uzun anlatmayacağım, özetle bir şekilde yayımlanamayan ancak kamu açısından bilinmesinde fayda olduğuna inanılan bilginin yayımlanabildiği bir site. Yani hükümetler, şirketler veya envai çeşit organizasyon tarafından saklanan, kimsenin ulaşmasını istemedikleri "confidential", "top secret" bilgi-belgeler bu sitede ifşa ediliyor. ABD'nin Irak'ta işlediği suçların bir kısmı Wikileaks sayesinde açığa çıkmıştı. Şu anda Wikileaks ile ilgili dönen en büyük tartışma (Assange'a yöneltilen ama fason çıkan tecavüz suçlamalarını bir kenara koyarsak) ABD ve koalisyon güçlerinin Afganistan'daki eylemlerinin detaylı kaydının (War Logs) olduğu bir klasörün kriptolu olarak Wikileaks serverlarında duruyor olması ve Pentagon dahil koalisyon güçlerinin yetkili organlarının Wikileaks'i Afganistan'daki personlein hayatını tehlikeye sokacağı endişesi ile bu belgeleri açıklamaktan alıkoyması (en azında çabalaması) etrafında dönüyor.

Panele dönecek olursak, önemli gördüğüm ve not alabildiğim hususları madde madde yazacağım:

<İlk bir saat 5 dakikalık söz almalar, sonraki yarım saat (artı 15 ek dakika) soru cevap şeklinde geçti>

DA'nın temel argümanı JA'nın iyi niyetli ve esasında gerekli bir iş yapıyor olsa da kendisini her şeyi bilen bir "kahraman" olarak görmesi ve açıkladığı gizli belgelerden hangisinin kamu yararına hangisinin zararına olduğuna kendisinin karar vermesinin yanlış olduğuydu. DA, "monitory democracy" kavramına değinerek, gelişmiş demokrasilerde kurumların denetlenebilmesinin önemli olduğunu ve bunu birçok kurum ve kişinin ayrı ayrı kanallardan yapması gerektiğini savundu. II. Dünya Savaşı sonrası güçlenen demokrasilerin kalitesinde Soğuk Savaş sonrası dönemde düşüş gözlendiğini ve bunun biraz da bu denetleme mekanizmalarının zayıflamasından kaynaklandığını ekledi. Ancak, tüm bunlara rağmen bazı sırların sır olarak kalması gerektiğini söyleyip, örnek olarak da İngiltere'nin gizli belgelerinin Rus ajanların eline geçmesinden hiçbir İngiliz'in hoşnut olmayacağını gösterdi (sanırım Rus ajan vakasına gönderme yaptı).
Ek bir argüman olarak da WL'nin odağının hep ABD ve koalisyon güçleri olduğunu ama hiç Çin veya İran hakkında sızdırmalar yapmadığını ve bunun dengesiz bir durum yarattığını savundu.

Argümanlarını şu soru ile noktaladı: Julian Assange'a neyin doğru, neyin yanlış olduğuna karar verme hakkını kim veriyor?

M, JA'ya neyin gizli kalıp kalmayacağına nasıl karar veriyorsunuz diye sordu.

JA, soruların çoğuna direkt cevap vermedi veya kestirip attı; daha çok kendi diyeceklerini dedi. Burada da soruya doğrudan cevap vermektense WL'nin ne olduğunu anlatmaya başladı. "We are a publisher of last resort" sanırım en önemli ifadesiydi; kimsenin yayımlayamadığını en son çare olarak biz yayımlarız dedi. Meşruiyet sorularına "Tüm gelirimiz halktan gelen bağışlara dayanıyor(bu bağışların kaynağını biz de göremiyoruz); eğer halk, kendi yararına olduğunu düşünmese bize yardım etmezdi" şeklinde cevapladı. Hesap verebilirlik-şeffaflık konusunda üzerine gelinince, "Birçok devlet ve organizasyondan çok daha şeffaf ve hesap verebilen bir yapımız var" dedi.

Afganistan'daki koalisyon güçlerini risk altına sokup sokmadığı konusunda ise, WL'nin amacının insanlara zarar vermek değil; tam tersi olduğunu, masumlara zarar gelmesini istemediklerini belirtti.

Bundan sonrasında aynı şeyler döndü dolaştı, DA bastırdı, JA savundu... Soru cevap kısmı daha ateşli geçti diyebilirim. Neredeyse tüm sorular JA'ya geldi.

JA'dan alıntılar (Kabaca çevirdiğim için bazılarının orjinalini de yazıyorum yanına):

"Sansüre karşı savaşmanın en etkin yolu doğrudan olandır" (The most effective way to combat censorship is directly).

"Wikileaks hiçbir ülkede, hiçbir davada suçlu bulunmadı" (Bunu aynı zamanda WL'nin metodlarının meşruiyetinin bir ispatı olarak gördüğünü de belirtti).

"WL'nin felsefesi adalet için - doğru olan için yayın yapmaktır ve bunun için eleştirilmeyi göze alıyoruz".

"WL bilgi edinme metodlarını açıklayabilirim ancak zamanımız yetmez" (Metod konusu nedense çok tartışıldı, durmadan DA ve bazı konuklar "Metodunuzu bilmezsek, etik olup olmadığını nerden bilebiliriz ki?" dediler).

Afganistan'dan taze gelmiş bir katılımcının son zamanlarda sivil kayıpların artıyor oluşu ile WL'yi ilişkilendirmesi üzerine JA "Savaşın tansiyonu yükseliyor, bunun WL ile ilgisi olduğunu sanmıyorum" dedi.

City Üniversitesi Sosyoloji bölüm başkanı Frank Webster, DA'ya "'Monitory democracy'den bahsettiniz; ancak bu sistemde meşruiyet denetçi kurumlara değil kamu yararına dayanır; bu bağlamda WL'nin bir kurumca denetlenemiyor oluşu meşruiyetini zedelemez" temelinde bir laf etti. (DA ne dedi duyamadım ya da not almamışım.)

Benzer bir şekilde, JA da "Şeffaf olması gerekenler hükümetlerdir; bireyler değil" dedi. Gördüğüm kadarıyla Twitter'da çoğu kişi tarafından onaylandı bu görüş.
Konuklardan biri DA'ya, "JA'yı eleştiriyorsunuz ama sizin -Ropert Murduch'u kastederek- içinde bulunduğunuz ailenin Avrupa üzerinde garip emelleri var, buna ne demeli?" dedi. JA da benzer bir ad hominem yaptı ama JA, "Rupert Murdoch Avrupa'yı sevmez ama ne emeli olacak, o ekmeğine bakar" gibi bir şey söyledi.

Kapanış konuşmalarında JA yeni bir şey söylemedi, açılışta yaptığı gibi yazılı metinden okudu.

DA ise en önemli lafını sona saklamış gibiydi. Dedi ki "Who guards the guardians?" (Ben bu lafı "Who watches the watchmen?" diye biliyordum) klişesi ile karşı kaşıyayız ancak yeni araçlar, yeni sistemler olayı bambaşka bir boyuta taşıyor. "Şu anda bir şeylerin başındayız; ortası veya sonunda değil. Daha çok şey olacak, Wikileaks benzeri birçok kanal ortaya çıkacak".

Not: Twitter'dan izlediğim kadarıyla, İngilizlerin önemli bir kısmının Assange'a karşı mesafeli olması beni biraz şaşırttı açıkçası. İnsanların konuşmalarından kulağıma takılanlar da genelde "Hiçbir şeye cevap vermedi" gibi şeylerdi. Hatta, adamın biri Assange konuşurken "Answer the question!" diye bağırdı:)

Edit1: Bu yazı Gennaration'ın Eylül sayısında yayımlandı.

Edit2: Panelin videosu da yayınlandı.

Edit3: Bu yazı yayımlandığı günden bu yana çok sular aktı. Wikileaks 28.11.2010 itibarı ile eşi benzeri görülmemiş büküklükte bir sızdırma yapıyor. Kendi sitesi saldırılar sonucunda çökertilmiş olsa da başka kanallardan sızdırma devam ediyor.
Sızdırmalarla ilgili Türkçe bilgi, şu linkten edinilebilir: http://friendfeed.com/wikileakstr

1 yorum:

  1. Ah şu İngilizler!!! Acaba JA'yı Avustralyalı olduğu için hor görüyor olabilirler mi? :) Şu tecavüz skandalından sonra ''bir tekme de sen vur'' tavrını çok sık görüyorum JA'ya karşı. Tevekkeli değil, tecavüzden hapsi boylayanları içerde şişliyorlar. Bazen suçulu olmasan da o lekeyi üzerine sıçrattıklarında böyle böyle davranışlara maruz kalabiliyorsun demek... Çok göz önünde olup başarılı olan insanlara ilk fırsatta vurmak, az görmek, açığını yakalamak, coğrafyaya bağlı olmaksızın çok insanın problemi. -

    YanıtlaSil